Alain de Botton’un ‘Aşk üzerine’ kitabı üzerine inceleme

Eğer amacınız romantik bir roman okumaksa bu kitab beklentinizi karşılayamaz.

Alain de Botton bu sefer felsefe acısından hepimize acı ve heyecan tattıran aşk duygusunu ele alıyor. Bir felsefi bakış acısından neden aşık oluyoruz. Neler hiss ediyoruz. Bu duygu bizi nasıl esire çeviyor. Alışkanlıklar nasıl acı çektiyor soruları etrafında düşünmemizi sağlıyor.

Aşık olmak insanın hayattaki romantik yazgıcılığı ihtlyacı sayesinde ortaya çıkıyor. Bu yazgıcılık aslında birine aşık olmaktan daha öteden gelen bir ihtiyaç durumudur. Belli bir kişi üzerinde hiss ettiğimiz duygular rastgele seçilmeden aslında o kişinin kendisinin aşık olma duygunsunun kaçınılmaz olduğunun isbatıdır. Yani kişiler değil, aşk önemlidir. Aşık olmak ilk başta bize özgünlük duygumuuz kayb ettirir. Sesini duymak için telefona sarılmak, sürekli mesaj yazmasını beklemek durumu sanki hayattan başka istek ve beklentimiz olmadan sürekli bir kişi etrafında zihnimizi meşkul etmemiz, sevdiyimiz kişinin sevdiyi her şeyi sevmemiz, onun yanında kendi halimizi önemsememek, sürekli aradakı benzerlikleri bulmak çabası sevdiyimiz birine kendimizi beyendirmekten, doyasıyla aşkın önemli özelliyi içersinde yer almıştır. Aşık olunan kişinin gözünde kim olduğunu kendine sormak kişinin zamanla kendi özgünlünlüye samimiiyyetsizlikle sonuçlanır. Ve önemli çaba ise sevdiyiniz kişinin yanında sıkıcı olmaktan korkmaktır. Aksi halde onu kayb edebilirsiniz. Onun hayatındakı kişilerle kendizi kıyaslamak, onlardaki sevib sevmediyi özellikleri kendinizde aramak ve ne kadar şansınız olup-olmadığınızı sürekli hesabını yapmak… Karşılık bulmadığınız zaman ise aşıktakı istırap hali daha yumşak hal alır. Karşılıksız aşkın ıstırabı emin bir ıstırap türüdür. Çünkü insan kendisinden başka birilerini incitme tehlikesi asla taşımaz. Ama aşk karşılıksız olduğu zaman ise kendi başına acı çekmenin duygusunu terk ederek bir başkasının acı çekmesinin sorumluluğunu taşımak zorunda kalıyor. Bazen aşkı daha güçlü tutku ve duygu haline getiren şey Marksızmlere göre karşılıksız ve ulaşılamaz olduğudur. Bu zaman insan istek duyguduğu şeyden uzak kalmanın ve uhtesi ile daha çok can atar. Montaigne göre aşk bizden kaçanı kovalamaktan ibarettir. Tutkulara ulaşamayan aşık için bu artık esarettir. Engel tutkuyu çoğaltır. Her çabası boşa çıkınca bu duygu daha da artar, ve bıkıldıktan sonra yavaş-yavaş sona erir. Ve bir kişiyi seviyorsan aslında yeterince tanımiyorsun der Marksizmler. Neden, çünkü aşık olduğunuz kişide hep sizin keşf etmek isteyiniz özellikleri bulmak isteği de vardır. Keşf ettikçe tanır ve bilinir hale gelir. Ve marksist özellik aşıklarda sık rastlanan durumdur. Kişi kendi kişiliyi ile anlaşamıyor ve kendisininden nefret ederse , aşka karşılık bulunan kişinin sevgisine layik olmadığını düşünür. Platon ve Kant düşüncesinden yola çıkarak aşka bakan yazar şöyle düşünür. Aşık olduğumuz kişiyi nasıl saçeriz, Güzel olduğu için mi aşık oluyoruz yoksa aşık olduğumuz için mi güzel buluyoruz. Eğer karşınızdakı kişiye aşıksanız o zaman o estetik değerlere uygundur. Kant`a göre ise bir kişiyi aşık olduğunuz için güzel buluyorsunuz. Aşk konusunda istediğimize ulaşamadığımız zaman. çektiğimiz çilelerden karşı tarafın da haberdar olmasını isteriz. Bazı iradi zayıflıklar gösteren aşık intihara bile teşebbüs eder. Buna sebep karşısındakı insanı kendisine olan aşkını ölümle sergilemekten ibarettir. Bu nedenle de intihar yoluna koyulur.

Alain de Botton kitabından daha fazla spoiler vermeden yazını burada noktalıyorum.

Humay Usubbayli tarafından yayımlandı

Enamored with Truth because of its ontological purpose

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın